3 Mart 2012 Cumartesi

bugünlerdeki beni anlatan bir parça: Cem Köksal - Life




The life seems to be undefined
Hayat, belirsizliktir
Possesses you
Sana hükmeder
Holds You down in the dark
Karanlığın altına seni iter
The Winds of dawn are still too far
Şafak rüzgarları, hala çok uzak
'Life' torments you
'Hayat' sana Eziyet Eder
Makes you cry in the night
Ağlatır seni geceleri
Is there anybody listening ?
Duyan kimse varmı?
Or are you alone
Yoksa yalnız mısın?

1 Aralık 2011 Perşembe

sevgilim bir gün bu şarkıyı benim için söylemeli

Edith Piaf - La vie en rose



pembe hayat

bakışlarımı kaçıran gözler
dudaklarında kaybolan gülüş
işte ait olduğum adamın
rötüşsüz portresi

ben onun kollarındayken
kulağıma fısıldadığında
hayatı pembe görüyorum

bana aşk sözcükleri söylüyor
her günkü gibi
bana bir şeyler oluyor

kalbime girdi
sebebini bildiğim
mutluluğum

hayatta, benim için o ,onun için ben
bana dedi yemin etti hayatı üzerine

onu gördüğüm anda
kalbimin çarptığını
hissettim

bitmeyen aşk gecelerin
yerine mutluluk aldı
sıkıntılar üzüntüler gitti
mutlu,ölümüne mutlu

ben onun kollarındayken
kulağıma fısıldadığında
hayatı pembe görüyorum

bana aşk sözcükleri söylüyor
her günkü gibi
bana bir şeyler oluyor

kalbime girdi
sebebini bildiğim
mutluluğum

hayatta, benim için o ,onun için ben
bana dedi yemin etti hayatı üzerine

onu gördüğüm anda
kalbimin çarptığını
hissettim

22 Kasım 2011 Salı

Helldorado - The Ballad Of Nora Lee

Romantik ama sonu öbür tarafta buluşmak üzere kötü biten, bir aşk hikayesi...




Once upon a time there lived a lady young and fair
Raven hair and rosy cheeks and no one to compare
Daughter of a noble man in a little town
And her name was nora lee, and it was spoken all around

It's told that she was courted by two men of different kin
One of them a shoemaker that made boots of lizard skin
The other was the sheriff in this little town
And he swore he'd marry her or else he'd put her in the ground

One night the moon was brightly shining in the sky
She went to see the shoemaker and with him she did lie
'you are my own true love' she whispered soft and low
But they'd been spied upon that night, and soon the sheriff he would know

Then came a cold and dark night and the wind was blowin' free
The sheriff and his men they tied poor nora to a tree
Full of wickedness they stole her maidenhead
Then they stabbed her with a knife 'till they were sure she was dead

Her body it was found the next day on the banks below
The news was heard and many hearts were filled with grief and woe
'the guilty one will soon be hung' the sheriff he did claim
And he called upon his men, the shoemaker to blame

The scaffold it was built and all the people gathered round
Just to watch that poor boy taken to his hangin' ground
The rope was tied around his neck for everyone to see
And as the hangman pulled the rope, then he would meet his nora lee

----------------------

Bir zamanlar genç ve insaflı bir kız yaşardı
Kimseye benzemeyen kuzguni saçları ve pembe yanaklarıyla
Küçük bir kasabadaki soylu adamın kızıydı
Adı nora lee idi, ve etrafta konuşulurdu hakkında

Farklı ailelerden iki adamın ona kur yaptığı anlatılırdı
Biri ayakkabıcı, timsah derisinden ayakkabı yapardı
Diğeri bu küçük kasabanın şerifi
Ve yemin etmiş onunla evleneceğine ya da öldüreceğine

Bir gece, ay gökyüzünde parıldarken
Ayakkabıcıyı görmeye gitti ve onunla yattı
'gerçek aşkım sensin' diye fısıldadı yumuşak ve yavaşça
Ama üzerlerindeki gece tarafından gözleneceklerdi ve sonunda şerif bilecekti

Sonra soğuk ve karanlık bir gece geldi ve esiyordu rüzgar serbestçe
Şerif ve adamı bağladılar zavallı norayı bir ağaca
Şerle dolu adamlar çaldılar onun kızlığını
Sonra öldüğüne emin olana kadar bıçakladılar bir bıçakla

Ertesi gün bulundu bedeni bir gölün kıyısında
Haberler duyuldu ve birçok kalp kederle ve yasla doldu
'suçlu olanın asılacağını' iddia etti şerif
Ve adamından yardım istedi, suçlaması için ayakkabıcıyı

Darağacı kuruldu ve bütün insanlar etrafında toplandı
İzmemek için zavallı çocuğu getirilirken asılacağı meydana
İp geçirildi boynuna herkes görebilsin diye
Ve celladı çekti ipi, sonra buluşabilsin diye nora lee si ile.

19 Kasım 2011 Cumartesi

Metropolis (1927)



Yönetmen: Fritz Lang
Senaryo: Thea von Harbou, Fritz Lang

“Bizi yıldızlara ulaştıracak bir kule inşa edeceğiz!” Fütüristik mega şehrimiz Metropolis’te yaşayan insanlık ikiye ayrılır: lüks gökdelenlerde yaşayan işverenler ve yaşamını yeraltında köle gibi çalışarak idame ettiren işçi grubu. Kaçınılmaz sonuç ise kapitalist sistemin ayrılmaz parçalarından biri olan ‘sosyal kriz’. Filmin Thea von Harbou ve Fritz Lang tarafından yazılan senaryosu, zamanın ötesinde gezinen kurgu ve efektleriyle birleşir ve böylece sinema tarihinin en önemli bilimkurgu yapıtlarından biri ortaya çıkar. Fritz Lang tarafından yönetilen bu distopya, “El ve beyin arasındaki aracı, kalptir.” gibi, zamana damgasına vuran bir cümleyle kapanışı yapar.

Metropolis 80 yaşında yeniden keşfedildi

     Steven Spielberg'e göre insanlar, Metropolis izleyenler ve izlemeyenler olarak ikiye ayrılıyor. Filmin ünlü "El ile beyin arasındaki uzlaşmanın yolu kalpten geçer," repliğine bakıldığında, masalcı ve çocuksu yönetmenin hayranlık nedeni anlaşılabilir. Avusturya doğumlu Fritz Lang'ın bilimkurgu sinemasının temel taşı olarak kabul edilen filmi, aşk yoluyla bölünmüş toplumsal yapıyı uzlaştırmaya çalışsa da, kapitalist bir düzende işçiler ile işveren arasında yaşanan sosyal krizi anlatan bir distopya olarak, böyle romantik maksatları kat kat aşıyor. Mitolojiden İncil'e, Marksist ideolojiden faşizmin ayak seslerine kadar sayısız okumanın da yapılabildiği, sonuçta ortayı bulmaya çalışarak sosyal demokrasi kıvamında bir adalet öneren bu görsel şaheser, sinemada devrim yaratan yapım tasarımı ve insanlığa dair mesajlarıyla da, hâlâ gün gibi taze. Esas gücü, modern çağımızın endişelerine tercüman olabilmesinde. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz; ırkçılıktan yurtsuzlaşmaya muhtelif uyarılar var. Maksat siz bunlardan birine uyanmaya niyetlenin, olmadı sinemanın görselliğindeki anlatım gücüne hayran olun. Yani Metropolis misali karanlık bir gelecekle doğrudan işi olmadığı bilinse de, Spielberg sadece bir sinema fenomenini değil, kahince bir öngörüyle günümüzün hal ve gidişatını resmetme başarısını da takdir ediyor olmalı. Üstelik filmde mimarinin ve fotoğraf teknolojisinin kullanımına bakıldığında, günümüz özel efektlerine parmak ısırtıyor. Ne de ola niyeti ve öngörüsüyle herkesleri aşan bir hayalgücü var ortada. 21. yüzyıldaki (işe bakın ki günümüz!) dünyayı gelecekçi bir bakış açısıyla anlatan bu kara ütopyacı filmin geçmişten günümüze bilimkurgu türünü şekillendirdiği de biliniyor. Dolayısıyla kimlerin hayalgücünün tetiklemedi ki!

POPÜLER KÜLTÜRE YÖN VERDİ
     Bu filmin Ridley Scott (Blade Runner/ Bıçak Sırtı), George Lucas (THX 1138) ve Jean-Luc Godard (Weekend) ile Terry Gilliam (Brazil) gibi nice sinemacının ufkunu açtığını bilsek de, Alfred Hitchcock ve Ingmar Bergman misali ustalara da ilham kaynağı olduğu anlaşılıyor. Film ayrıca, Madonna'nın video kliplerinden Batman'in Gotham şehrine kadar, popüler kültürümüze yön vermiş durumda. Öyküsü de tüm zamanlara uygun bir klişe. Yeraltında makinelerle birlikte yaşayan işçi sınıfı (el) ve yukarıda konforlu bir yaşam süren yönetici sınıf (beyin) arasındaki gerilimde, Maria adında, Meryem Ana misali arabuluculuk yapan genç ve güzel bir kadın (kalp) ve ona olan aşkıyla, bu adaletsiz gidişata uyanıp, durumu Mesih gibi kurtarmaya kalkışan patronun oğlu. Gerçi sonuçta filmi naif finaliyle eleştiriyoruz ama dön dolaş izlenilesi bir klasik karşımızdaki. Zaten bu filmi pek yakında izlemeyen de kalmayacak. Metropolis son teknoloji örneği Blu-Ray DVD biçimi ile gelecek yıl tüm dünyada satışa sunuluyor. Ne de olsa doğum günü bahane, 80 yaşını devirdi! Üstelik üç beş gün önce gelen müjdeli bir haber belli ki ömrünü uzatacak. Malum, 1927 yılındaki ilk vizyonunun ardından önce Alman yapımcı sonra da Amerikalı dağıtımcılar tarafından paramparça edilerek kısaltılan film, yaklaşık üç buçuk saatlik orijinalinin yarısından da az süresi ve bol çizikli yıpranmış kopyasıyla izlenmişti yıllarca. Arada rock müzikle süslenmiş versiyonu da yapılmıştı. Neyse ki arama tarama çalışmalarıyla bulunan eksik parçaların ilavesiyle restore edilen iki saatlik yeni versiyonu, 2002'de seyirciyle buluştu. Yani geçenlerde, Arjantin'deki bir film müzesinde bulunan 25 dakikalık kayıp bobinler de, filmin makus talihinin epeyce dönmüş olduğunun işareti. Aileden mimar olan, ama gönlünü sinemaya kaptıran Fritz Lang'in filmi çekme süreci ve sonrası da epey meşakkatli olmuş. Dönemin Alman fantastik sinemasının alamet-i farikası olan muhteşem set tasarımları düşünüldüğünde, Lang'in de mimarinin kullanımına ve mini ölçekleri aşan dev maketlere meyli anlaşılabilir. Alman dışavurumcu akımının en önemli örneklerinden olan film, elbette ki görsel etkisini de tasarım ve mimari ilişkisini mükemmelen kurabilmesinden alıyor. Yatay değil, gökyüzüne uzanan gökdelenlerle konumlanan Metropolis kentini havada uçuşan araba ve uçaklarla süsleyen Lang, bizi modernizmin karmaşısıyla tanıştırırken, cam, çelik ve betondan oluşan yapılanmayla doğadan ne denli uzaklaştığımızı vurguluyor. İnsani dokunuşun yok olduğu, modern metropol yaşamının yol açtığı yersiz-yurtsuzlaşma hali de ortada.

Kaynaklar:
http://www.imdb.com/title/tt0017136/

http://www.filmhafizasi.com/sinema-odalari/gumus-ekran/metropolis-1927/
http://arsiv.sabah.com.tr/2008/07/11/cm/haber,9E342CE6FDB64BA0ADF663CC0D581451.html

26 Ekim 2011 Çarşamba

şu halımı ne de güzel anlatmış...

Aslı - Kırıp Döktüklerim





Yorgunum gücüm tükenmiş
Sesim az, ellerim çaresiz
Sen hiç benim gibi düştün mü?
Yüreğimde gece bitmemiş
Yolum dar, yağmurum kar benim
Sen hiç hayattayken öldün mü?
Umutsuzluk biriktirdim
Küçük küçük kumbaramda
Bak, hayallerim bile başka hayatlardan bozma
Karanlık odamda, önümde yanlışlarla
Pişmanım, ne yer ne de gök farkında
Solumda, sağımda, kırıp döktüklerim her yanımda
Büyüdüm, düşlerim küçüldü
Suçum yok, cezam bitmez benim
Sen hiç kendine hapsoldun mu?
Çocuktu eskiden ellerim
Dokundum, değişti sözlerim
Sen hiç sabahlardan korktun mu?

23 Ekim 2011 Pazar

"Bir Gün Anlarsın"lar

CAN YÜCEL - YAŞAYINCA ANLADIM

Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını, kendimi bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..
Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..
Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir,ama bir tek en çok sevdiği, acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..
Fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım..
''Sana ihtiyacım var, gel ! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ''git'' dediğimde anladım..
Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..
Aldatılmanın sadece ayrılmadan önce olmadığını,
Onu hala severken biriyle düşlediğimde anladım ..
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..
Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman
olmak, Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni af etmeni ölürcesine istediğimde anladım..
Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş...



yavru kuşum

söz – müzik: Sezen Aksu

bu böyledir, bildiğim halde naza çekmedim
ne sevgim, ne sözümden cimrilik etmedim!
bin yıllık kaidesidir bu ilişkilerin
tuzağa düşmedim ki, ben böyle istedim..

ne önemi var ki sen beni terk etsen,
ben peşinde koşsam,
sen bana dirensen..!

eğer ben senin ta içini gördüysem,
ruhumu şeytana teslim etmem, hiç etmedim...

her vedada canımdan bir parça kaldı,
yeniden sevebilmem çok zaman aldı..
bu yüzden alem beni, belki saf sandı!
yinede ben kalbimi bozmam, hiç bozmadım..

daha çok yolun var yavru kuşum
bu yollardan geçtiğimi unutmuşum..
madem bataklıkta nilüfer bulmuşum,
uyar mıyım el sözüne.. hiç uymadım!

yazıma bıraktım, yarından ümidim var..
bu bahar olmazsa, belki gelecek bahar..
son anına kadar bekler inananlar,
bırakmam aşkın peşini hiç bırakmadım..



selçuk yöntem - sevmek neymiş birgün anlarsın



Uykuların kaçar geceleri
Bir türlü sabah olmayı bilmez
Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya
Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında
Ne çarşaf halden anlar, ne yastık
Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık
Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın
Onun unutamadığın hayali
Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine
Sevmek neymiş birgün anlarsın
Birgün anlarsın aslında herşeyin boş olduğunu
Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin
Gün gelir de sesini bir kerecik duymak için
Vurursun başını soğuk taş duvarlara
Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın
Duyarsın ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın
Sevmek neymiş birgün anlarsın
Birgün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin
Niçin yaratıldığını
Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini
Uzun uzun seyredersin de aynalarda güzelliğini
Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın
Dolar gözlerin için burkulur
Sevmek neymiş birgün anlarsın
Birgün anlarsın sevilen dudakların
Sevilen gözlerin erişilmezliğini
O hiç beklenmeyen saat geldi mi
Düşer saçların önüne ama bembeyaz
Uzanır gökyüzüne ellerin
Ama çaresiz, ama yorgun, ama bitkin
Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın
Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı
Sevmek neymiş birgün anlarsın
Birgün anlarsın hayal kurmayı
Beklemeyi
Ümit etmeyi
Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir
Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi
Lanet edersin yaşadığına
Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın
O zaman bir çiçek büyür kabrimde kendiliğinden
Bir gün seni sevdiğimi anlarsın

Söz: Ümit Yaşar Oğuzcan
Seslendiren: Selçuk Yöntem

22 Ekim 2011 Cumartesi

Schindler's List (1993)

İnsan, insan olduğunu daha kaç kez unutacak, daha kaç defa insanlıktan çıkacak?  


Schindler's List (1993)   Naçizane Notum : 9/10  IMDB : 8.9/10


Hardal - Babalar Küçük Oğullarına Söylesin Diye (ya da birileri bana söylesin diye;)

Bir gün sevgili, ilgili biri çıkar karşıma. Hüznümü  görür ve çok sevdiğimi bildiği bu şarkıyı armağan eder bana. severim onu :))



solgun durma öyle
ne derdin var söyle
ağlama

üzülüp dert etme
herşeyi kendine
ağlama

bu dünyada herşey, gelip geçer
sen sevgini ver, yeter

yapraklar sararıp
çiçekler solarsa
ağlama

gökyüzü kararıp
yağmuğlar yağarsa
ağlama

sonbahar sana hüzün vermesin oğlum
sen, ağlama

ağlama ağlama ağlama ağlama ağlama

gölgeler uzayıp akşam olduğunda
ağlama

o pempe dünyana karanlık doğarsa
ağlama

bil ki karanlıktır başlangıcı aydınlığın
sen ağlama

gün olur sevdiğin terkederse seni
ağlama

hatta birgün biz de ayrı düşsek bile ağlama
bil ki öldüremez büyük sevgileri, ayrılıklar bile

ağlama ağlama ağlama bebeğim
ağlama ağlama ağlama bebeğim
ağlama ağlama ağlama ağlama ağlama

.

16 Ekim 2011 Pazar

Bu Kadar Benzerlik Beni Öldüreciik :|

Sagopa Kajmer - Bir Pesimistin Gözyaşları



&

Kostas Pavlidis - Jastar Amenge Durv



&
Candan Erçetin - Söz Vermiştin